1 Haziran 2019 Cumartesi

Koşan Kaplumbağa 2019 Sergisi - Sürpriz Parti


Dün okul bahçemizde şenlikle beraber sergimiz de vardı.
Sergimiz 17-21 Haziran tarihlerinde bahçemizde ziyaretçilerini bekliyor olacak olsa da, sergi yazılarımızı buradan da paylaşmak istedim.
Sürpriz Parti sınıfımızda bir yıl içindeki süreçlerimizden bir kısmını bu yazılarda, daha fazlasını sergi alanında bulabilirsiniz.
Keyifli okumalar.




19 Haziran 2018 Salı

Eğitim nedir?



Çocuklarla yeni projem; dünyanın her yerinden mektup arkadaşları :) 
Çünkü;
#Eğitim nedir? 
Çocuğa MEB tarafından belirlenmiş gerekli kazanımları öğretmeninin vermesi? Bunu yaparken bol bol süslemeler/ödevler yaptırması? Çocuğa kuralları öğretme? Çocuğu hizaya sokma? Çocuğu hayata hazırlama? İleride "mutlu" olsun diye şimdi'sini harcayıp sınavlara çalışması mı eğitim?
Bence eğitim;
Bir #öğrenmeserüveni; hayat boyu süren, yaşarken an'da, her an devam eden, çevresindeki insanlar tarafından #saygı ve #değer hissini alarak keyifle yapıldığında kazanımı olan harika bir yolculuk. Öyle bir yolculuk ki; herkesin kendi meraklarının pusulası olduğu bir yolculuk, yapaylıktan uzak-çok doğal ama sıradan değil, herkes için yürürken çıkardığı ayak izi kadar biricik, her adımda (öğretilme yerine) keşif ihtimalleriyle dolu, bilimi-sanatı-teknolojiyi-doğayı çok yakından tanıma ve onları kullanarak "hayatı anlamlandırma"nın daha kolay ve keyifli olduğu bir yolculuk.
Eğitim, hayatı anlamlandırma çabası...
Eğitim, hayatı #anlamlı kılmak için çabalamak...
Önce kendimiz için... sonra sevdiklerimiz için... sonra biraz daha geniş çevremiz için... 
Derken hiç tanımadığımız insanlar için... sokak hayvanları için... bir ağaç için... ormanlar için... doğa için... BEN'likten çıkıp BİZ olabilmek için...
Çünkü bu dünya hepimizin.
Ve herkes, şu an'da mutlu olmayı hak ediyor.
An'da mutlu olmak ise, hayatın sırrına -en azından- ermeye çalışmaktan geçiyor kanımca.

Öyleyse, alıcılarını bozmak için onlara bir şeyler öğretmeye çalışmanın tam tersini yapıp, çocukları izlemek-dinlemek gerek, onlardan öğrenebilmek için; zira onlar öğrenme serüvenlerinde hayatın sırrına çoktan ermiş durumda♥️

#öğrenmedevrimi

3 Mart 2018 Cumartesi

BAŞLASIN #ÖĞRENMEDEVRİMİ 1


Teknoloji çağında bilgiyi internette araştırıp bir de izleyerek edinmek hepimizin daha fazla tercihi. Çünkü bu yöntem hem daha kolay ve rahat, elimizin altında da olduğu için; hem de özellikle hareketli görsellerle anlatım daha çarpıcı olduğu için daha kalıcı bilgiler edinmemizi sağlayabiliyor. Bu nedenle, uzun dönemdir eğitim üzerine anlatmak istediklerimi anlatabileceğim, daha geniş kitlelere ulaşabileceğim ve yeri gelince aynı dili konuştuğum insanlarla dertleşebileceğim bir araç olarak Youtube'u kullanmaya karar verdim. Türkiye'nin (ve neden olmasın, dünyanın da) her yerinden öğretmenlere, anne-babalara, çocuklara dokunan herkese ve hatta çocuklara bile oturduğum yerden böyle rahat ulaşabileceğim için çok heyecanlı ve mutluyum. Çocuklara en iyi fiziksel ve sosyal öğrenme çevreleri hazırlamak için biraz olsun katkım olursa, ulaşabildiğim kadar çok insana ulaşıp, bu vesileyle daha çok çocuğun hayatına dokunup bir parça ilham olabilirsem ne mutlu bana!

Haydi o zaman,

BAŞLASIN #ÖĞRENMEDEVRİMİ

Öncelikle "Neden 'Öğrenme Devrimi'?" sorusuyla başlayalım. Aslında bunun cevabı basit, ve şunu hepimizin kabul ettiğini varsayıyorum ki, eğitim sistemi artık işlevsel değil ve oldukça köklü bir değişime ihtiyacı var. 
"Okullar Yaratıcılığı Öldürüyor Mu?" başlıklı TED konuşmasıyla tanıdığımız Ken Robinson, belirsizliğe doğru akan yıllar içinde, çocukları ileriki yıllara, yeni şartlardaki çalışma hayatına hazırlamamız için onların eğitiminden bizim sorumlu olduğumuzdan bahsediyor. Eminim bunu hepimiz kabul ediyoruzdur. Ancak Ken Robinson, çocukların sahip olduğu kapasiteye güvenerek, çocuklara güvenerek bize çok önemli bir şeyi hatırlatıyor; 
Dünyanın her yerinde hiyerarşik olarak fen bilimleri ve dil öğrenimi en değerli görülürken, insani bilimler ikinci plana atılıyor, sanat ise en aşağı basamakta yer alıyor. Oysa ki biz, diyor Ken Robinson, her çocuğun sahip olduğu özel yeteneğini acımasızca harcamadan, eğitimde yaratıcılığı en az okur-yazarlık kadar önemli ve değerli görmeliyiz. Yani akademik gelişim önemli evet, bilgiye sahip olmak önemli. 
Ama o bilgiyi işleyemiyorsak, yaratıcı şekilde kullanamıyorsak, o bilgiden yeni bilgiler, fikirler üretemiyorsak, ezbere bilmenin kime ne yararı var ki? 

Bu aşamada, zorunlu eğitimin tarihine bakmak faydalı olacak. Modern anlamıyla zorunlu eğitim ilk olarak Prusya'da, 1819 yılında, çok açık bir biçimde şu beş amacı gerçekleştirmek için oluşturulmuştur:
  1. Orduya itaatkâr askerler yetiştirmek,
  2. Maden ocaklarında çalıştırılmak üzere itaatkâr işçiler yetiştirmek,
  3. Hükümetlere azami düzeyde tabi olacak sivil hizmetliler yetiştirmek,
  4. Endüstriyel yapıların emrinde çalışacak memurlar yetiştirmek,
  5. Kritik konu ve sorunlarda birbirine yakın düşünen vatandaşlar yetiştirmek.

Yani zorunlu eğitim uygulamasının amacı, insanın kendisini geliştirmesinden, istediğini öğrenmesinden, üretmesinden ve entelektüel gelişiminden ziyade; boyun eğme ve itaatin esas olduğu bir sosyalizasyon modeli kurumlaştırmaktı. Dahası bu eğitim sistemi; bildiğimiz sınıfta oturma düzenini getirdi, birbirine bağlı kavramları ders konularına bölüp sürekli kesintiye uğratarak da, bilginin daha karmaşık olmasını sağladı. Hal böyle olunca öğrenciler öğrenemediklerini düşünmeye başladılar ve bunun sonucunda içsel motivasyonları gittikçe azaldı. Oldukça keyifsiz bir durum bu, insanın elinden tüm hevesinin alınması. Çocuklar merak etmemeye, soru sormamaya, sorgulamamaya, araştırmamaya başladı. Çocukların okuldan aldıkları, ezber bilgiden öteye geçemedi. Zaten amaç tam da buydu; düşünmeyen ve yaratıcılığını kullanıp üretemeyen bir toplum, asker ve işçi sınıfı yaratmak. 

Ancak günümüzde, Neo-Liberal politikaların getirisi özel sektörde, sürekli yenilenen teknolojinin ve kullanımının etkisiyle şirketler çok daha farklı bir çalışan profili istiyor. Buna bir de kuşak farklılıkları eklenince; yani X kuşağı artık yerini Y kuşağına ve hatta yavaştan çalışma hayatına girmeye hazırlanan Z uşağına bırakınca, çalışma hayatı, koşulları ve çalışanlardan beklenen yetenekler oldukça farklılaştı. 
Şirketler artık yenilikçi, yaratıcı, dinamik, grup çalışması yapabilen, kısacası kendini aşabilen, sınırlarını zorlayan çalışanlar istiyorlar. Ve dahası Y kuşağı da Z kuşağı da tüm bunları ve fazlasını yapabilecek kapasiteye sahip. Önündeki tek engel ise "klasik eğitim sistemi", ya da yıllardır artık işe yaramayan, hatta olmasa daha iyi olur dediğimiz dört duvar mekânlar, okul.

İşte bu yüzden, Ken Robinson'ın da dediği gibi, bozulmuş eğitim sistemini iyileştirmeye çalışmak yeterli değil; tam bir dönüşüm için artık öğrenme devrimi yapma zamanı.

Çocuğun merakını, öğrenme, araştırma ve deneme hevesini kırmadan, gözlerindeki parıltıyı söndürmeden, zaman ve mekân daraltması yapmadan, kendi bilgisini yaşarken kendisinin yapılandırabileceği çevreler kurmamız gerek. Çünkü öğrenme yalnızca belli bir yerde, belirli saatler arasında ve yalnızca öğretmenler tarafından verilen bilgilerle gerçekleşmez. Öğrenme hayatın her yerine ve her zamana yayılmıştır. 


Öğrenmek ezber bozmaktır! Çığır açmaktır. Kendini aşmaktır. Hayatı tüm gerçekliğiyle, cesaretle yaşamak, öğrenmenin ilk basamağı.

23 Şubat 2018 Cuma

BAŞLASIN #ÖĞRENMEDEVRİMİ | ÇOCUK İSTİSMARINA HAYIR!




#ÇocukİstismarınaHayır ⛔️✋🏻⛔️
Günlerdir düşünüyorum.
Bebekti... Annesi kim bilir nasıl hayal etmişti onu. Nasıl büyüyüp adam olacaktı oğlu.
Çocuktu... Kötülük nedir bilmeyen, en saf ve masum duygularıyla. Sanki içinde hiç kötülük barındıramayacakmışçasına. En çocuk haliyle gözleri umutla parlarken... Çevresinden saygı görmeyi, dinlenilmeyi, anlaşılmayı beklerken... ve çoğunlukla göremezken...
Ne kadınlar geçti hayatından, ne erkekler; tüm ailesi ve dahası; öğretmenleri, sokakta gördüğü insanlar, arkadaşları, internette tanıştığı insanlar, doktorlar, polisler, iyisi-kötüsü her biri...
Çocuk büyüdü. Yetişkin oldu. Bu süreç boyunca asla “yalnız” değildi. Herkes oradaydı, hepimiz... Bu toplumu ve kültürü oluşturan tüm insanlar olarak BİZ... Şimdi ise sadece “lanet” etmek, “adalet” istemek yeterli mi? Evet #adaletistiyoruz #tecavüzinsanlıksuçudur #şiddetinsanlıksuçudur ve #tecavüzmeşrulaştıralamaz ve kesinlikle #caydırıcı ne olacaksa #yasa olsun istiyoruz. Hak yerini bulmalı, bu insanlar serbest bırakılmamalı. Yalnız ceza sonrası da düşündürüyor beni. Hatta belki daha fazla... Toplum aynı şekilde kalıp bu #sapık ruhlu insanları içinden doğurmaya devam ettiği sürece “caydırıcı” da olsa yasalar gerçekte ne kadar caydırıcı olacak?!!? O insanın aklı başında olsa zaten bu işleri yapmayacak!
Bu insanlara en ağır cezalar verilse bizim #vicdan larımız gerçekten rahata kavuşacak mı? Peki ya bizim bu günün çocuklarına istismarlarımız? Çok ufak gördüğümüz ama çocuğun ruhunda derin yaralar açan... Tüm bu istismarların ve dengesiz davranışların da şimdinin çocuklarını yarının psikopatlarına çevirme ihtimallerinin farkında değilsek...
#dinlememek #aşağılamak #hırsınıçıkarmak #kızmak #bağırmak #psikolojikşiddet ve bile bile bunlara devam etmek...
Boğazım düğümleniyor.
#EğitimŞart
O zaman,,, Başlasın #ÖğrenmeDevrimi

22 Kasım 2015 Pazar

ÖNCÜ EĞİTİMCİLER DERNEĞİ ÖĞRETMENİM SEMPOZYUMU BİLDİRİ METNİM - Reggio Emilia Alternatif Eğitim Yaklaşımı



OKUL içinde OKULSUZLUK: Reggio Emilia Alternatif Eğitim Yaklaşımı

Merve ÖZKAYA

Anahtar Kelimeler: Alternatif Eğitim, Eğitim Felsefesi, Reggio Emilia Yaklaşımı, Okul Öncesi Eğitim, İlkokul Eğitimi

            Erken çocukluk döneminin bireyin geri kalan hayatı için ne kadar önemli bir dönem olduğunu biliyoruz. Son dönemde yapılan araştırmalara göre ise erken çocukluk döneminde verilen akademik bilginin çocuğa zarar verdiği ileri sürülmektedir. Artık günümüzde bu alanda başarılı olan ülkelerin eğitim sistemine baktığımızda erken çocukluk dönem eğitiminde ezberler yerine entelektüel becerileri geliştirmeye çalıştıklarını görüyoruz. Çocuklar oyunları içinde, projeler yaparken, yaşıtları ya da kendilerinden büyük insanlarla iletişime girdiklerinde kendi bilgilerini yapılandırıp öğrenmeyi başlatabiliyorlar. Reggio Emilia da yapılandırmacı öğrenmeyi ve entelektüel becerileri geliştirmeyi benimseyen eğitim yaklaşımlarından biri olarak karşımıza çıkıyor.



REGGIO EMILIA YAKLAŞIMI ARKA PLANI

·         Tarihi Arka Plan
Reggio Emilia Yaklaşımı II. Dünya Savaşı’ndan sonra faşist rejimin yıkılmasıyla birlikte İtalya’da küçük fakir bir kasabada ailelerin ve eğitimci gönüllülerin “Her çocuk değerlidir, güçlüdür ve pek çok şeyi yapabilme kapasitesine sahiptir.” tezleriyle ortaya çıkmıştır. Yaklaşım pedagog Loris Malaguzzi’nin liderliğinde birçok öğretmenin çalışmalarıyla, çocuk odaklı ve çocuk yapılandırmacı bir öğrenme felsefesi olarak geliştirilmiştir.  Eğitimin çocuğun yeteneklerini ortaya çıkarıp özgürleştirmesi ve gelişimini her alanda desteklemesi için bir pedagoji oluşturan bu yaklaşım 1950’lerden bu yana Reggio Emilia kasabasında belediye desteğiyle uygulanmaktadır.

·         Kültürel Arka Plan

Reggio Emilia Alt Kültürü
Reggio Emilia halkı, endüstrileşmenin geliştiği bir bölge olarak savaş sonrası kalkınmak için kadın-erkek çalışmak durumunda kalmıştır. Kasabadaki küçük çocukların eğitiminin gelişmesi gerektiğini, kendi çocuklarının da zenginlerin çocukları kadar kapasite sahibi olduğunu bilen halk el birliğiyle anaokulları kurmuşlardır. Küçük çocuğu olsun olmasın herkes elindeki imkanları ortaya koyarak okulların kurulmasında destek olmuş, kolektif kültürün gelişmesini sağlamışlardır.
Kolektif kültürün yalnızca okul kurulurken değil, daha sonrasında da Reggio Emilia’nın hala çocukların eğitimini üstlenen bir toplum olarak karşımıza çıkmasında katkısı büyüktür.

Günümüzde Reggio Emilia kasabası çocuk dostu olmasıyla bilinir. Toplum çocukların eğitiminde kendini sorumlu tutar ve onların da iyi birer yurttaş olmaları için çocukların eğitimine sosyal etkileşim alanında da destek olurlar.


ReggioNarra (“Reggio Anlatıyor”)
Reggio Emilia’da tüm kasabanın sokaklarında, meydanlarında, dar-geniş demeden her alanda küçükten büyüğe kasaba halkının katıldığı, her yıl düzenlenen bir festival vardır; “Reggio Narra”, yani “Reggio Anlatıyor”. 2006’dan beri düzenlenen bu festival hikayelerin anlatıldığı, fikirlerin ve yaratıcı düşüncelerin paylaşıldığı adeta bir eğitim ve sözlü kültür şöleni gibidir. Bizim de çok eskilerden gelen, eğitim sistemimizi de çok etkileyen ve öğrenmemizde en temel alan olarak kullandığımız güçlü bir sözlü kültürümüzün olduğunu düşünürsek, Reggio Emilia’nın bu festivalinin de bize ilham olması çok olasıdır.

Ebeveyn katılımlı okul (Parent-run school)
Reggio Emilia okullarında ebeveynler okulun kurulmasında sağladıkları katkıya eğitim sürecinde de devam ederler. Anne-babalar aslında eğitimin tam olarak içindedir. Okullara istedikleri zaman girip istediklerinde çocuklarını gözlemleyebilir, onlara eşlik edebilir ya da kendi bilgi ve yeteneklerini okulun piazza’sında onlarla paylaşabilir.

Okulun fiziki şartları ebeveynin eğitime katılmasına müsaittir. Camdan duvarlar, sınıfları gören pencereler, her türlü paylaşımın yapıldığı ve kasabanın meydanlarından esinlenerek okula taşınan piazza, özgürce hareket edebilen çocukların olduğu okul anne-babaların katılımı için uygun ortamı oluşturur. Ancak anne-babaların kendi çocuklarıyla evde konuşmaları, okulda yapılacak paylaşım üzerine sohbet edilmesi gibi ön çalışmaların da yapılması gerekebilir. Çünkü eğitim evde başlar, evde, toplum içinde ve okulda gelişir.

·         Kuramsal Arka Plan
Loris Malaguzzi liderliğinde geliştirilen pedagojik yaklaşım John Dewey, Jean Piaget, Levi Vygotsky, Howard Gardner, Jerome Bruner gibi isimlerin kuram ve düşüncelerinden etkilenmektedir.



REGGIO EMILIA’DA KATILIMCILARIN ÖNEMİ

* Çocuk
Reggio Emilia’da çocuk bir başkahraman olarak görülür ve kendi bilgisini kendisinin yapılandırdığı kabul edilir. Çocuk meraklıdır, sosyaldir, çok çeşitli dillerle iletişime geçebilir (bknz. “Çocuğun 100 Dili”) ve öğrenmeye, bilgisini yapılandırmaya her an açıktır. Çocuklar bu eğitim felsefesine göre kendi meraklarını takip ederek daha fazla derinlemesine araştırma yapar, dener, üretir ve böylece çok daha kalıcı bilgiler edinirler, tüm bunları Reggio Emilia projeleri içinde sürdürürler. Reggio Emilia projeleri çocukların hayatı her yönüyle tam da hayatın içinde yaşayarak öğrendikleri projelerdir.


* Aile
Aile ve hatta toplum bütün olarak çocuğun eğitiminde sorumludur ve her zaman çocuklar ve öğretmenlerle iş birliği içindedir. Çocuğun kesintisiz devam eden öğrenme sürecinde sosyal çevresindeki ilişkilerinden ve günlük yaşantısından oldukça fazla bilgi edindiği kabul edilir.

* Okul (Öğretmenden aşçıya)
Reggio Emilia’da çocuk, toplumdaki herkesten bilgi edinebildiği gibi okuldaki herkesten öğrenebilir. Projesine göre atölye öğretmeni atelierista ile çalışabilir, yemekle ilgili ilerleyen projelerde mutfakta aşçıyla çalışabilir örneğin. Tüm okul kadrosu okul pedagogu pedagogista ile çalışır.

Okulda öğretmenler çocuğa bilgi dikte eden rolünde değildir, hatta aksine “çocukla beraber öğrenen” ve araştıran rolünde olup bunun bilincindedir ve öğrenme sürecinde çocuğun bir arkadaşıdır, onun bilgiye ulaşmasını sağlamak için ona rehberlik yapar, yol gösterir, uygun çevreyi hazırlar, çocuğu dinler, gözlemlerini dokümante ederek çocuğun ilgisine göre projeler başlaması için çocuğu provoke eder, yani onun merakını daha da kışkırtıp aklını karıştırır ve sorgulamasını sağlar.

* Çevre (3. Öğretmen)
Reggio Emilia sosyal ve fiziksel çevrenin vazgeçilmez ve kaçınılmaz olarak üçüncü öğretmen olduğu bir eğitim felsefesidir. Öğretmenler çocuğun merakını kışkırtmak için uygun sosyal ve fiziksel çevreyi hazırlar. Örneğin gerekli materyallerle masa hazırlayabilir, konuyla ilgili bir bilirkişiyi sınıfa davet edebilir ve çocukların onunla sohbet etmesini sağlayabilir veya gidip görülmesi, yerinde incelenmesi gereken yerlere geziler düzenleyebilir.



REGGIO EMILIA FELSEFESİNİN TEMEL ETMENLERİ

Merak, Sorgulama, Soru sorma, Araştırma, Dinleme, Heyecanla Keşfetme, Öğrenmeyi Öğrenme, Hayal Gücü, Yaratıcılık, Üretkenlik, “Çocuğun 100 Dili”, Oyun, İlişkiler, Toplum & Kültür, Empati

Reggio Emilia felsefesinde okul öncesi çağdaki çocuğun ilk olarak entelektüel gelişimi ön plandadır. Çocuk öncelikli olarak oyunlarının içinde merakının peşinden gitmesi, araştırması, soru sorması, sorgulaması, hipotezler üretip onları denemesi, keşfetmesi ve bilgiyi yapılandırması için teşvik edilir. Akademik bilgi, entelektüel becerileri kazanan çocuğun kendi merakıyla doğal olarak edinebileceği bir hal alır. Çünkü çocuk artık öğrenmeyi öğrenmiştir. Çocuğun ne öğrendiği ise onun 100 dili ile ortaya çıkarılır. “Çocuğun 100 Dili” Malaguzzi’nin çocukların etkileşime geçtiği, öğrenirken ve anlatırken kullandığı dillerdir. Örneğin; resim, kil, müzik, yemek, hareket, drama gibi.


Reggio Emilia pedagojisinde olduğu gibi okulsuz eğitimde de akademik bilgi entelektüel ve sosyal becerilerden sonra gelir. Okulsuz eğitimi savunan psikolog Peter Gray, son yapılan araştırmaların, erken yaştaki akademik öğrenmenin çocuklarda entelektüel gelişimi gerilettiğini ortaya çıkardığını, akademik bilginin çocukları ispat, ezber ve tekrar yapmak zorunda bırakarak bulunması gereken tek doğru sonucu bulmaya yönelttiğini; entelektüel bilginin ise  tam aksine, dünyayı anlamlandırabilmek için çocukları sorgulamaya, hipotezler üretmeye, araştırmaya, keşfetmeye motive ettiğini ileri sürmektedir.



Bilginin artık her an el altında olduğu günümüzde çocukların “öğrenmeyi öğrenme” ve hayal, fikir, değer, ürün, sorunlara çözüm, bilgi üretmeleri için onlara entelektüel, duygusal ve sosyal beceriler kazandırmak gereklidir. Empati ise çocuğun kendisine ve çevresine karşı saygılı olması için gereken en önemli duygulardan biridir.

Bir sistem olmayan Reggio Emilia Yaklaşımı felsefe olması sebebiyle günümüz dünyası teknolojilerine ve kültürümüze uyarlanarak geliştirilebilmektedir. Her kültür kendi değerleri ve etmenlerine göre Reggio Emilia’yı, temel etmenlerine zarar vermeden, geliştirip dönüştürerek uygulamaktadır.


REGGIO EMILIA’YA GÖRE ÖĞRENME SÜRECİ

·         Çocuk Yapılandırmacı Öğrenme
Çocuğu merkeze alan ve ona öğrenebileceği konusunda son derece güvenen ve inanan Reggio Emilia yaklaşımı çocuğun kendi bilgisini kendisinin yapılandırabileceğini savunur. Çocuk yalnızca hazır olduğunda, yani meraklandığında ya da ihtiyacı olduğunda öğrenmek istediği bilgiyi edinebilir. Bunun için de çocuğa öğretmek için bilgiyi ona dikte etmek yerine onun meraklanmasını ya da ihtiyaç duymasını sağlamak yeterlidir. Çocuk öğrenmeyi bildiğinden istediği zaman öğrenme sürecini kendi zihninde başlatabilir. Böyle bir öğrenme çocuğun dünyasında çok daha anlam içerdiğinden daha kalıcı olacaktır.

·         Gelişen Müfredat (Emergent Curriculum)
Yılın başında belli bir konular silsilesi belirleyerek çocuğa dikte edilmesi düşünülmeyen Reggio Emilia yaklaşımında çocuğun merakı ve ihtiyacı doğrultusunda çocukla beraber geliştirilen bir program vardır. Anlık ortaya çıkabilen ya da değişebilen bu müfredat her okula ve hatta her sınıfa göre değişir. Aynı konuyu aynı okuldaki ve yaş grubundaki sınıflar farklı zamanlarda ve farklı şekillerde öğrenebilirler.

·         Sonuç değil, Süreç
Reggio Emilia projeleri sonuç odaklı başlayıp ilerlemez. Ve hatta başarı odaklı da değildir. Çünkü süreç boyunca edinilen bilgiler ve kazanımlar daha değerlidir. Başarısız olarak nitelendirebileceğimiz bir sonuç, süreç içinde başarıya götürecek pek çok adımı öğrenmeyi sağlayabilmektedir.



ÖĞRENME ARACI OLARAK “ PROJELENDİRME ”

Yapılandırılmamış projeler çocuğun pek çok konuda derinlemesine araştırma yapmasına olanak sağlamaktadır. Yani odaklanmasına ve pek çok konuda kalıcı bilgi edinmesine yardımcı olur. Çocuk kendi ilgi alanını dikkatini toplayarak ve odaklanarak keşfedebilir. Dikkat eksikliği olduğu söylenen çocuklar için bu ayrıca önemlidir. Öğrenmeyi öğrenen ve hatta bunu seven çocuk sürekli fikir üretebilir. Yaratıcılığı ketlenmediği ve bu özellikle istendiği için çocuk fikir, değer, bilgi, ürün ve sorunlara çözüm üretmeye meyilli olmaktadır. Yapılandırılmamış projelerle hipotezler üretip onların gerçek olup olmadığını deneyebilir.

Yapılandırılmamış Projeler çocuğun merak ettiği pek çok konuda araştırma yapabilmesi ve uygulamaya geçebilmesi için çok daha teşvik edicidir. Sonuç odaklı etkinliklerin istenmemesi bu nedenledir. Yapılandırılmış (sonuç odaklı) projelerde çocuk kendi isteği doğrultusunda fikir üretememekte, sınırlanmakta, fikirlerini uygulayamamaktadır. Hazır bilgi çocuğun heyecanını tetiklemediği gibi kalıcı da olmamaktadır. Öğrenme sürecinde keşfetme heyecanı daha etkili olmaktadır.

Reggio felsefesine göre sonuç odaklı etkinlikler hazırlamaktansa, yapılandırılmamış projelerin ortaya çıkması için çevre hazırlanıp çocuğun merakı provoke edilir. Her türlü bilgiyi çocuğun kendisi sorup araştırıp öğrenmesi ve yapılandırması sağlanır. Çevreyi, yani hem materyalleri hem sosyo-kültürel ortamı rehber olarak öğretmenler düzenler.



Reggio Emilia'da özellikle yapılandırılmamış materyaller kullanılır. Çocuklar çok çeşitli ve birbirinden bağımsız gibi görünen materyalleri bir araya getirince nasıl anlamlı bir bütün oluşturduğunu ve ortaya değerli bir ürün çıkabileceğini açıkça görürler. Çocukların tüketen rolünden sıyrılıp “üreten” rolünde olduğu bu yaklaşımla çocuklar yalnızca bilgi ve ürün değil, değer ve sorunlara çözüm üretmede de aktif rol üstlenebilecekler, arkadaşlarıyla uyum içinde grup çalışmaları yaparak kolektif ruhla projeler üreteceklerdir.
Çocukların bilişsel, duygusal ve sosyal zekalarını geliştirmek amacıyla yaşadıkları çevredeki doğal malzemelerden tehlike arz etmeyen geri dönüşüm materyallerine, yapılandırılmamış ahşap oyuncaklardan kullanabilecekleri ölçüde teknolojik materyallere ve sanat materyallerine, günümüz eğitim ihtiyaçlarına ve proje tabanlı yaklaşıma uygun geniş bir malzeme tercihi olmaktadır. Çocuklar işitsel, görsel ve dokunsal olarak desteklenmektedir.


Dokümantasyon,
-          Çocuğu anlamak, projeleri yürütmek,
-          Çocuğun bilgisini/öğrendiğini ortaya çıkarmak,
-          Ortaya çıkan somut veriyi ebeveynle ve diğer öğretmenlerle paylaşmak,
-          Çocuğa, ona değer verdiğimizi göstermek
için önemlidir.


ATÖLYE RENKLERDEN RENKLERE

Reggio Emilia İlhamlı Atölye - ÖNCÜ EĞİTİMCİLER DERNEĞİ

Öncü Eğitimciler Derneği’nde çatı katında 2015 Mart-Haziran ayları arasında 8-10 yaş arası çocuklarla hafta sonları düzenlediğimiz Reggio Emilia ilhamlı atölye çalışmalarında çocukların meraklarının peşinden gidip sorgulayarak, hipotezler üretip tartışarak, araştırıp kendi çabalarıyla bilgiyi keşfettikleri ve kendi bilgilerini yapılandırdıklarını gözlemledik. Çocukların atölyeleri “eğlenceli” bulduklarını ve “bir şey öğretmediğimizi” söylemeleri, atölyede bir şey öğrenmemelerinden değil, bizim onlara bilgi dikte etmememizden, onların doğrularını bulmalarında rehber olmamız ve onları dinlememizden kaynaklanmaktadır. Bu açıdan atölyeler Reggio Emilia ilhamlı ve “okulsuz” hissinde geçmiştir. Atölyeler boyunca “keşfetme” kavramını kullanmamamıza rağmen çocuklar atölyenin adını “Keşfederek Öğrenme Atölyesi” koydular.

Çocuklar bilim ve sanatı aynı anda kullanarak pek çok ürün ve oyun ürettiler. Örneğin “On Dokuz Parçalı Dürbün” çocuğumuzun ilk etapta bir değirmen yapmak istemesi ancak daha sonra ürününü dürbüne benzetmesiyle ve dürbüne bakıldığında on dokuz parça gösterdiğini keşfetmesiyle ortaya çıktı. Kil ve çizimler çocukların kendilerini iki boyutlu ve üç boyutlu olarak ifade etmelerinde önemli bir yer aldı. Çocukları iletişimlerinde işitsel, görsel ve dokunsal olarak desteklediğimiz atölyemizde bir gün Arkeoloji Müzesi’ne gezi düzenledik. O gezide çocuklarla algı çalışmaları yaptık. Bunlardan biri mekân algısı idi. Çocuklardan, müzenin içinden geçtiğimiz camekanlı bir koridorunu bakarak çizmelerini istedik. Çizim diliyle çocuklar çevrelerini ve kendi kapasitelerini daha iyi görebilirken aynı zamanda dünyaya bakışları ve algı düzeyleri de gelişmektedir. Her bir çocuk farklı bakış açısıyla çizimini tamamladı; örneğin biri bulunduğu yerden bakıp gördüğünü çizerken bir diğeri yukarıdan (kuş bakışı) baktığını farz ederek çizim yaptı.

Müzedeki algı çalışmalarımızın diğeri empati üzerinden gelişti. Çocuklarda engellilik algısı geliştirmek için müzenin bir bölümünü birer engelli vatandaş ve engelli bireye yardım edebilen bir vatandaş olarak gezmelerini sağladık. Bu oyunun öncesinde ve sonrasında oturup engellilik algısı üzerine sohbetler ettik.



Reggio Emilia yaklaşımında geçebilecek sohbetlere ve soru sorma tekniklerine örnek olması için masadaki kuru fasulyeler üzerine çocuklarla aramızda geçen bir diyalog;
(Tırnak içindekiler benim ve Seben'in konuşmaları, diğerleri çocukların)

- Bunlar ne?
"Sizce ne olabilir?"
- Onlar ne ya?
- Bence çakıl taşları...
- Biliyordum da unuttum adını.
- Birazcık fasulyeye benziyor.
- Ben de onu diyecektim şimdi.
- Küçük beyaz taşlara benziyor.
- Bence de fasulyeye benziyor.
- Tohum tohuum...
"Nasıl anladın tohum olduğunu?"
- Taş biraz daha sert olur çünkü.
"Tohum nasıl olur?"
- Yok yok bu fasulye bence. Tohum bu kadar büyük mü olur?
"Tohum ne demek?"
- Bir şeyi ekerken tohum kullanıyoruz.
- Mesela yüksek ağaçların yetişmesi için tohum gereklidir. Tohum olmazsa ağaçlar da olmaz.
- Ağaçlar olmazsa nefes de alamayız.
- Çünkü ağaçlar havayı temizliyor.
- Hayır havayı üretiyor.
- Temizliyor da...

"Şimdi burada iki farklı görüş çıktı, o dedi ki ağaçlar havayı üretiyor, o dedi ki temizliyor. Sizce ağaçlar havayı üretiyor mu, ağaçlar havayı temizliyor mu?"
- Temizliyor, pis havayı içlerine çekiyorlar, onun yerine temiz hava veriyorlar.
"Sizce dünyada hiç ağaç olmasa hala hava olur mu?"
- Olmaz (hepsi)
- Hava kirlenir ve biz de nefes alamayız, ölürüz.
- Hava olmazdı ağaçlar olmasa.
"Hava olur da kirlenir mi yoksa hiç mi olmaz?"
- Olur, çok kirlenince nefes alamayız.
- Hiç olmaz. Uzayda ağaç yok, hava da yok.
"Uzayda hava yok mu?"
- O zaman uzaya niye tüple gidiyorlar ki?
- Tüple mi? Uzayda çünkü değişik hava var. Biz o yüzden tüp alıyoruz, havamız biterse diye.
"Uzayda nasıl hava var? Bizim nasıl havaya ihtiyacımız var?"
- İkisi de değişik.
- Uzayda hava olmadığı için tüp olmadan yaşayamayız.
"Ama X uzayda değişik hava olduğunu söyledi."
- Benim bildiğime göre uzayda hava yok.
- Aynen.
"Peki bunu nasıl anlayabiliriz? Anlayabilir miyiz?"
- Bunu ancak, bilgisayardan falan öğrenebiliriz.
- Anlayabiliriz, hiç ağacın olmadığı bir yerde durmaya çalışalım, ya da nefesimizi tutmaya çalışırsak öğrenebiliriz bence.
- Burada hiç ağaç yok ki şu an?
- Ama camlar açılıyor,
- Ama şu an camlar kapalı.
- Önceden hava geliyor, bina inşa edilirken üstü açık oluyor hep hava giriyor.
- Ama sonra kapanırken hava çıkıyor?
- Evet. Ama camların oralarda, kenarlarda göremediğimiz küçücük su tutmayan delikler var, oradan nefes alabiliyoruz. Onlar olmasa binaların içinde ölebilirdik.
"Peki hiç hava olmayan bir yere bir ağaç tohumu ekersem büyür mü? " ……
Görüldüğü gibi çocukların konuyu alıp farklı yerlere taşımalarını engellemeden onların ilgi ve merakları doğrultusunda sorular sormaya ve fikirlerini dinlemeye devam ettik. Hem çocukların süreç içinde çıkan fikirlerini yakalamış olduk hem de diyalog sonunda sorduğumuz soru ile sohbeti asıl odak noktamız olan “tohum ekme” konusuna getirmiş olduk.



Merve Özkaya, Eğitim Koordinatörü, “Çocuğun 100 Dili” Anaokulu

1989’da İstanbul’da doğdu. Marmara Üniversitesi’nde İngilizce Sosyoloji okurken eğitim sistemine alternatif arayışları sırasında Reggio Emilia Yaklaşımı ile tanıştı ve Reggio Emilia ilhamlı özel bir anaokulunda Reggio Emilia ilhamlı öğretmen olarak çalışmaya başladı. 2014 eylül'den günümüze dek kendisini takip eden annelere ücretsiz Reggio Emilia seminerleri verdi, çocukları için Reggio Emilia ilhamlı atölyeler düzenledi.

Reggio Emilia felsefesini, yaşadığımız kültüre uyarlayabilmek için, nasıl bir kültürden çıktığını gözlemlemek üzere kasım 2014’te Reggio Emilia kasabasına gitti. Aralık ayında Öncü Eğitimciler Derneği’nde Seben Ayşe Dayı ile yetişkinler için Reggio Emilia atölyesi düzenlediler, mart 2015’te başladıkları çocuklar için Reggio Emilia ilhamlı Yaratıcı Düşünme Atölyesi’ni haziran ayında tamamladılar. 

Yürüttüğü eğitim ve kültür araştırmaları projelerinin ve danışmanlığın yanında, Reggio Emilia alternatif eğitim yaklaşımı ilhamlı özel “Çocuğun 100 Dili” Anaokulu’nda Eğitim Koordinatörü olarak görevini sürdürmektedir.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...